Emrah Polat’ın Yüzler romanı hakkında uzun zamandır birkaç satır yazmak istiyordum. Bir türlü fırsatım olmamıştı. Şimdilerde fırsatını bulunca yazmak ve paylaşmak istedim. Keyifli okumalar dilerim.

Emrah Polat’ın Yüzler Romanı: Benliğin ve Ötekinin Acı Dolu Bir Ameliyatı

Emrah Polat'ın Yüzler Romanı

            “Küçük saadetler, bir türlü doymayan arzular, şehrin evleri, pencereleri, masaları. Yanıp sönen cigaralar. Hiç bitmeyen pazarlıklar. Üç adamın konuştukça çoğalan ve ufalan hayatları.”

Böyle başlıyor kitabın arkasındaki tanıtım metni. Ardından “Suyun akışını, Ankara’yı, bir gecenin ortasını anlatıyor,” diye devam ediyor.

Öyle bir gece ki; nice hayatların düğümlerinin birleşip, sonsuza dek çözülemeyecek bir kördüğüme dönüştüğü bir gece.

Emrah Polat, Yüzler romanıyla perde arkasında saklanmış hayatları, sanki bir kumarhane masasındaki iskambil kâğıtlarını yeniden karar gibi ustalıkla seriyor gözler önüne.

İlkin, kartların tam ortadan ikiye bölündüğü gibi, insan benliğini ikiye bölüyor adeta. Toplumsal normlar, ütopik idealler ve kapitalizmin naylon göstergelerine sıkışmış bireylerin taşıdıkları maskeleri bir bir fısıldıyor okurun kulaklarına. İskambil kâğıtlarının tek yönlü yüzleri gibi; insanların bayatlamış hayallerini, yozlaşmış değer yargılarını ve kabuk bağlamış kaygılarını bir ressam gibi resmediyor.

Ardından kartları yeniden karıyor. İkiye bölünmüş bir destenin karıştırılırken iç içe geçmesi gibi, geçmişin acı dolu anılarından, şimdinin anı olmaya aday birçok karakterini bir sihirbaz gibi iç içe anlatıyor. İskambil kâğıtlarının gerçek yüzüyle; kâh Mamak Askeri Cezaevindeki bir koğuşta, kâh Zürih’teki bir mülteci kampında, kâh Seyranbağları’ndaki bir gecekonduda tüm ihtiraslarıyla insan kesitlerini sunuyor. Rolleri yeniliyor, maskeleri yeniden dağıtıyor. Zaman tünelindeki geçişleri o denli ustaca yapıyor ki, bir kaydıraktan diğerine geçen çocuğun hazzını okurlara yaşatıyor.

Sadece insanların maskelerini çıkarmakla kalmıyor Emrah Polat. Ankara’nın, kendi deyimiyle “fakir mahallelere özgü bir solgunlukla titreyen ışıklarına” sahip gecekondulardan çıkan Nazım, Orhan ve Arif’in hikâyeleriyle; öteki Ankara’nın çırılçıplak ve çarpıcı gerçekliğini beriki Ankara’nın yüzüne acımasızca vuruyor. Şehrin sokaklarındaki üstü örtük gerilimin, rekabetin ve acımasızlığın tadını; anason kokusuyla birlikte tattırıyor okurlara.

Son deyişle; Emrah Polat Yüzler romanıyla, insanın içindeki örselenmiş ve pas tutmuş ötekiyi yaşatmak için acı dolu bir ameliyata alıyor…

 

 

Kategoriler: Yorum