Trans birey olmak… Hiç düşündünüz mü? Hele de bizim gibi üstü örtük kapalı ve baskıcı bir toplumda. Kimlik krizi, kimlik keşfi ve en nihayetinde başarılı kimlik statüsüne ulaşmanın bir çeşit sembolü. Yazar Başak Uzunömeroğlu, cesur bir ilk roman adımı atarak Öteki isimli romanında Efsun’dan Onur’a geçişiyle trans bir erkeğin hikayesini bütün çıplaklığıyla sunuyor okurlarına…

Trans birey roman kitap

Trans birey herkesin ötekisi!

Yazar Başak Uzunömeroğlu genç ve başarılı bir kalem. Öteki isimli ilk romanıyla okurların karşısında tabir-i caizse ‘görücüye’ çıktı. Hem de cesur bir konuyla. Trans bireylerin hayat hikayelerinden birisiyle. Efsun’la. Efsun’dan Onur’a geçişle.

Roman, baskıcı bir toplum modelinde, kendilerini toplumun ahlak bekçileri sanan dekor karakterlerin ahlak yozlaşmalarını resmederek başlıyor. Meriç nehrinin kıyısında bulunan bir kadın cesediyle. Cesedi görenlerin içten içe ‘hak etti’ söylemleriyle. Herkesin sustuğu, sadece cesedin konuştuğu ve bir kadın bedeninin toplumsal birçok yaraya tuz basmasıyla.

Cenazenin geleceğini duyan ikindi cemaati, cenaze namazına katılmamak için dağılmıştı. Helal edecek haklarının olmadığından değil, günahtan sakınmışlardı kendilerini.

Devam eden bölümlerde Efsun çıkıyor karşımıza. Daha henüz küçük bir çocuk ve büyük annesinin ölümüyle başlıyor hayatın soğuk yüzüyle mücadele etmeye. Gözlemci, zeki ve her şeyin farkında. Sadece gücü yetmiyor hayatın akışını değiştirmeye. Zaman içerisinde babasını kaybettikten sonra başlayan diğer sıkıntılar devam ediyor. Kendi bedenine yabancılaşmasıyla başlayan süreç annesi ve toplumla devam ediyor. Bu süreçte tek tesellisi, içten içe ilgi duyduğu komşularının kızı Nil oluyor.

Yıllarca eksik parçasının alındığına dair bir iz aramıştı kasığında. Aradığını bulamadıkça da bir yaratık olduğunu düşünürdü. Ait olmadığı bedene hapsedilmiş bir tür yaratık! En kötüsü de büyümeye başladıkları günden beri onu utandıran memeleriydi. Bir gün Handan Teyzesi elinde ikişer fincanla gelmişti Nil’le yanlarına.  “Alın bunları memelerinize kapatın bakalım. Bunlar gibi muntazam olsunlar,” demişti. Nil kahkahalar içinde sevinçle soyunup annesinin dediğini yapmıştı. Efsun, o anı ömrü boyunca hayatının en utanç verici anısı olarak hatırlayacağını biliyordu. O günden beri bazı geceler mutfaktan gizlice aldığı kahve tabaklarını göğsüne kapatıp sabaha dek yüzüstü yatardı.

 

Kimlik Krizi: Kaybettikçe kazanabilmenin resmi

İlerleyen bölümlerde Efsun’un yaşadığı kimlik krizi zirveye çıkıyor. Öncesinde konulan “anoreksiya” teşhisi zaman içerisinde şizofren teşhisine evriliyor. Efsun, başkalarının koyduğu teşhislere karşı kendi teşhisini koymakta bocalıyor. Bir çeşit yol ayrımı burada başlıyor işte. Ya dışarıdakilerin teşhisiyle moratoryum kimliğe, yani ipotekli kimliğe geçiş yapacak; ya da kendi içinde yaşadıklarıyla kendi teşhisini koyacak ve başarılı kimlik statüsüne ulaşacak.

Ölmek istiyorum doktor. Bir erkek ne hisseder bilmiyorum ya da bir kadın. Kendimi inceliyorum. Hislerimin hangi cinsiyete ait olduğunu bilemiyorum. Sonra kendime, bedenime bakmak istemiyorum. Neyim ben? Bir yaratık mı? Ruhum bedenimden ağır basıyor, işte o zaman bedenim ölsün istiyorum.

Tedavisi için bulunduğu hastane odasında Kızıl kız ile tanışıyor. Yazarın, hayal mi gerçek mi olduğunu okura bıraktığı Kızıl kızın bedeninde, kendinde bulamadığı keşfi buluyor Efsun. Bir kadın bedenine, meme uçlarına bir erkek gözüyle bakıyor. Ve ilk defa bir kadın, onun erkek olduğunu düşünüyor…

Tedavisini yapan Doktor Feridun’un yardımlarıyla değişiyor hayatı. Bir de Kızıl kızla. Yıllarca uzak durduğu, ruhuyla çelişen bedeniyle; başladığı hormon ilaçlarıyla barışıyor. Trans birey olmaya, trans erkek olmaya karar veriyor. Ayakları bir yandan havadayken, öte yandan yere daha sağlam bastığını fark ediyor. Tüm itirazlara rağmen bildiğini okuyor, kaybettikçe güçlenmeye başlıyor.

Daha evvel hiç yaşamadığı bir heyecan vardı içinde. İki gün evvelki heyecanına hiç benzemiyordu. O sabırsız acelecilik gitmiş yerine sakin bir tahammül gelmişti. “Bir kadın hamile olduğunu öğrendiğinde böyle hissediyor olmalı,” diye düşündü. Yirmi dört yıllık, sancılı bir gebelikti onunkisi. Doğum da kolay olmayacaktı.

Trans birey

Roman içinde öykü, öykü içinde küçürek öykü

Yazar Başak Uzunömeroğlu, kendine has üslubuyla, anlatıcı ile okur arasındaki ilişkiye fazla müdahale etmeden, trans birey olabilmenin sürecini objektif bir şekilde aktarmış okura. Romanın birçok bölümünü, bağımsız bir öykü gibi harmanlamış. Daha da ötesinde, satır aralarında okurun yazara reverans yapmasını sağlayacak derecede küçürek öyküleri de sığdırmış gizlice. Son söz olarak; cesaretle ve maharetle gerçek bir roman yazmayı başarmış.

“Umutlarını kendi iraden dışında bir şeye yüklersen asla mutlu olamazsın.”    

 

Başak Uzunömeroğlu Öteki

Kategoriler: Yorum